22 Aralık 2010 Çarşamba

Çok Çalışmam Lazım Çok



Üniversitelerde istemediği bölüm için yıllarca eğitim alıp, sevmediği bir mesleğe sahip olanlar bir de üstüne aynı iş üzerinde uzmanlaşmaya çalışmıyorlar mı sinir oluyorum.

İnsan sevmediği bir iş üzerine niye uzmanlaşmaya çalışır ki dime akıl var mantık var.

Maalesef o gruba giren milyonlarca insandan bir tanesi de benim.

Her gün nefret ederek gittiğim ve çalıştığım ortamda huzursuzluğun bol olduğu bir işe sahibim çok şükür.

Mesleğimin adını söylememe gerek var mı bilmiyorum J

Bir de üstüne de Mali Müşavir olacağım diye çabalamıyor muyum kendi kendimin ağzını burnunu dağıtmak istiyorum.

Neyse oldu bir kere. İyi niyetlerinizi, dualarınızı, pozitif enerjilerinizi bana doğru gönderinde kazanayım şu sınavı . Kazanayım da ismimin önüne Mali Müşavir unvanı eklenince başım göğe ersin.


20 Aralık 2010 Pazartesi

Uğur Polat ve Seval Sorunsalı





Bugün ehliyet sahibi olmanın dayanılmaz ağırlığını yaşayan biri olarak devlet memuru olmadığım her gün için lanet ettim bu hayata.

Keşke bende devlet memuru olup simidimi yemek, çayımı içmek için randevu saatinde orada olmuş birini kırk dakika bekletme şuursuzluğunda bulunabilseydim. Bu kadar eziyetli bir devlet işi halletmemiştim daha önce.

Neyse asıl konum bu değildi. (Bu arada ehliyet aldım en sonunda evet, araba olmadıktan sonra ne halta yarar bende bilmiyorum.)

Ben sinir küpü olmuş bir halde Fatih sokaklarında ait olduğum yere yani  iş yerime doğru giderken telefonumun diğer ucunda sevgili kankam heyecandan konuşamıyordu.

Nedeni Uğur Polat’ın oynadığı Kredi Kartı-Vak'a aaaaa! adlı oyuna yer bulması daha vahimi ise koltukların en önde olmasıydı.

Uğur Polat kankamın yıllardır içinde büyüttüğü aşklarından biridir. (evet aşklarından biri sadece daha çok var yani :) Şimdi böyle karşısında dursa Uğur Polat sekiz saniye baksa bizimkisine kalp, böbrek, dalak, şuur yetmezliğinden gidiverir.  

Benimse perşembe günü ben bu hatunu en ön koltukta nasıl zaptederim düşüncesi sardı dört bir yanımı.  

Kanka buradan sana sesleniyorum.

Bak canım ön koltukta oturan seyirciler sahneye yakın oldukları için oyuncu bazen onlarla göz göze gelebilir, gülümseyebilir, bazen salgılarına söz geçiremez ağızlarından çıkan sıvılar onlara doğru uçuşa geçebilir.

Rica ederim,  sahneye atlamayı, yüksek sesle sevgi cümleleri kurmayı, özellikle bayılmayı falan düşünme valla tanımam seni haberin olsun.

Allah’ım şu perşembeyi sağ salim atlatırsak başka bir şey istemiyorum :)


8 Aralık 2010 Çarşamba

Özür Dilerim.



Pazar sabahlarından nefret ederim.

Çünkü seni çok özlediğim zamanlarda hep aynı şeyi getiririm aklıma. Bir pazar sabahı, mutfakta kahvaltı telaşı devam ederken senin yanına yavaşca sokulmak.

Usulca gelirdim yanına kollarına koyardım başımı, uyumazdım sende uyumazdın ama kapatırdık gözlerimizi. Tabiri caizse üniversiteyi giden kazık kadar hatundum ama yine yapardım. Hep yapabilecekmişim gibi gelen o muhteşem zevk aldığım büyülü anlar annemin gelişiyle şenlenir bolca öpücükle biterdi. Mutlu bir aileydik biz. Bir de ben mutlulukların daim olduğuna inanırdım o zamanlar.

Senden sonra daimi bir mutluluk yaşamadım zaten.

Sonra bir adam çıktı karşıma. Bir ömür mutlu ederim, herşeyin olurum dedi hatta köpekler gibi özlediğin o adamın kolu bile. Keşke bu son cümleyi kurmasaydı.

İnandım.

Belki dedim beklediğim şey budur.

Sonra herşeyini sırayla sana benzettim. Duruşunu, bakışını, gülüşünü, ani sinirlenişini, sinirlenince yukarı kalkan tek kaşını..

İçimdeki o kocaman boşluğunu doldurmaya çalıştım. Başka bir adamla.

Ama olmadı. 

Özenle sakladığım yüreğimi önce acıttı. Sonra acıdı ona.

Çok üzüldüm. Keşke yanımda olsaydın da bir iki cümle etseydin, sarıp sarmalasaydın kollarınla birde bütün yaralarımı nasıl mutlu olurdu bu nazlı kızın..

Ama şimdi ben seni birilerine benzettiğim için ve senin anlamlarını başka bir adama yüklemeye çalıştığım için hiç affedemiyorum kendimi.

Sen beni affet olur mu ?

2 Aralık 2010 Perşembe

Kınama ..



Pek sevgili canım, ciğerim, kankama kaç saattir hastayım, her yerim ağrıyor bana ilgi göster, sevgi cümleleri kur, ruhu iyileşmeyen hastanın bünyesi iyileşmezmiş diyor muyum, diyorum. Hatunda ilgiyi bırak tepki bile yok. Zaten ben ağlarken teselli vermek yerine elindeki simiti uzatıp "simit ye geçer" diyen birinden ne bekliyorsam :)

Bir de şuursuz kardeşimi yaklaşık bir senedir metin 2 denen salak oyuna esir vermiş durumdayız ailecek. Acıklı bir durum ama bir müddet sonra alışıyor insan. Şöyle bir bakayım nasıl birşeymiş dedim ki ne göreyim, dövdüğü adamın üstünde adım yazıyor . Niye benim adım yazıyor diye sorduğumda "o ismi ben koydum sana olan hırsımı ancak böyle alabiliyorum" dedi :)

Şimdi ne derler kankanın şuursuzu, hastalığın sümüklüsü fenadır.

İkincisi için ise kurt kocayınca itlerin maskarası olurmuş derler . Evet tam olarak bunu demişler hatta.

29 Kasım 2010 Pazartesi

Mim..




Öncelikle bana bu blog aleminde ilkleri yaşatan ve bu yazıyı yazmama neden olan Ebruli’ye çok teşekkür ederim. Ben yabancıyım böyle şeylere ama yaptım bir şeyler.

En sevdiğiniz kelime: Tatlım. Özellikle ismimin yerine kullanılınca bu kelime mest oluyorum. Tatlım, naber diye başlarsa konuşma bitmesin istiyorum, uzasın cümleler her şey tatlıya bağlansın lay lay lay J

En sevmediğiniz kelime: Sanane. Nefret ederim. Bir dönem pek sevimli kankam Seval sayesinde tiksinmiştim. Ama artık yapmıyor öyle şeyler dime. Kötü olur söyleyeyim .

Ne sizi heyecanlandırır: Şu aralar pek hissizsim ama şöyle güzel bir aşk yapar bunu biliyorum :)

Heyecanınızı ne söndürür: Ben heyecanlandım mı hiç bir şeyin gücü yetmez söndürmeye . Gebertirim.

Hangi mesleği yapmak istersiniz: Elimde olsaydı ömür boyu emek vereceğim işi seçmek yüksek tutardım hedeflerimi. Her akşam kendinle gurur duyarak ,sıkılmadan yorulabileceğim bir meslek.

En sevdiğiniz ses: Dalga sesi. Bayılırım. 
En sevmediğiniz ses: Ağlayan çocuk sesi. Hele böyle kulağımın dibinde ağlarsa ağzını aça aça, pamuğu sokup boğazına susturmak istiyorum.

Hangi doğal yeteneğe sahip olmak istersiniz: Topuklu ayakkabı ile bütün gün gezinmek. İki saatten sonra yapamıyorum, neden ki?

Size en fazla zevk veren kötü huyunuz: Kusana kadar kuru yemiş yemek. Laf olsun diye değil yemişliğim ve kusmuşluğum var hakikaten .

Kahramanınız kim: Babam.

En çok kullandığınız kötü kelime: Şuursuz. Bir de ne armut insansın var takıldı dilime nicedir.

Şu anki ruh haliniz: Ruhsuz.

Hayat felsefenizi hangi slogan özetler: Hayat boktan.

Mutluluk rüyanız nedir: Hollanda desem Seval anlar :)

Kendiniz olmasaydınız kim olmak isterdiniz: Hiç düşünmedim bunu ama pek bir cevabım yok seviyorum ben kendimi :)

Nerede yaşamak isterdiniz: Bir şehir kasabasında :)
En önemli kusurunuz: Düşündüm düşündüm bulamadım ne ki ..

Nasıl ölmek isterdiniz: Mutlu.

Öldüğünüz zaman cennete giderseniz Allah'ın size ne söylemesini isterdiniz: Hak ettin.




10 Kasım 2010 Çarşamba

Ses deneme bir iki ..

   

Çok uzun zaman oldu içimdeki cümleleri bir kağıda aktarmayalı. Not : Eskiden yazardım, evet.

Hatta yazma istediğim coştukça ellerimi uzatıp Cüneyt Arkın'ın filmerinden birinin o muhteşem repliğini geçiriyordum aklımdan, "bu ellerle mi, bu ellerle mi" şeklinde.

Aslında güzeldir ellerim, bir adamın sevgi dolu elleriyle sarmalanınca daha bir gıpta ile bakıyordum onlara. Ve onlar o kadar alışık ki bir adamın sıcaklığına, sahipliğine en çok onların yanlızlığına üzülüyorum.

ühühühhü evet aşk acısı çekiyorum.

Beceriksiz olduğum 'tek' konudur sanırım aşk. Aslında şaka yaptım daha bir sürü var ama en birincisi aşk malesef.

Kısaca Cengiz Kurtoğlu'nun, Ümit Besen'in en önemlisi İsmail YK'nın derdime çare olamadığı muhteşem bir ruh hali içerisindeyim.

Keşke sevgili sonrası hayata alıştırma kursları olsa en hızlandırılmışından. Keşke yüreğim bu kadar acımasa, keşke dün gece ne yediğini bile hatırlamayan balık hafızam bu adamla ilgili anıları her saniyesine kadar hatırlamasa, keşke Emre Aydın şarkı yazmasa, keşke hayat bayram olsa falan filan.

Bir aşkı en derinlere gömmek üstüne de bir fidan dikip mutlulukta alakalı yeni tomurcukların açtığını görmek için ne kadar zaman gereklidir bilen var mı ?

Not: Resmin konuyla alakası yoktur.

Bir de kanka ben geldim lan :)